Hala yeni kitabın kapağını görmeyen biri kaldıysa bölümden önce koyarak başlayacağım 🙏🙏❤️
İyi okumalar canlarrr 😘😘💜🥰💋14Please respect copyright.PENANAAErEoqI0uR
FONTAİNE KAOTİK EVREN
**************
2yıl sonra:
Gecenin karanlığındayıldızlar şehri süslüyordu. Şehir halkının kimisi eğlence mekânlarında içki içiyordu, kimisi de gondollarda göl etrafında geziyordu.
Şehrin satıcılarının olduğu bölümde ise bir anda büyük bir kargaşa başladı. Kargaşa giderek büyüdü ve insanlar kaçışmaya başladı. İnsanların ortasında olan biri, bir anda uçarak kör kızın önünde durdu.
Kız görmüyordu ama çok iyi duyabiliyordu. Ona doğru kılıcıyla gelen kişiyi fark etti. Son anda kenara atlayarak hedef olmaktan kurtuldu. Ne yazık ki arkasındaki yaşlı adam yaralanmıştı. Şehrin insanlarının bağırma sesleri her yerde duyulabilecek kadar çoğalmıştı.
Bu saldıran kişi, son zamanlarda şehirde giderek artan vahşileşen canavarlardan biriydi. Bu canavarlar, insan gibi görünüp elleri ve yüzleri giderek taşlaşan yaratıklardı. Vahşileşen canavar, ağlamakta olan çocuğa doğru uçmaya başladı.
Bu sırada şehrin kapıları sertçe sonuna kadar açıldı.
Dumanların arasından gelen Maeve, vahşileşen canavara doğru elini uzattı ve canavarı başka tarafa fırlattı. Canavar yerden sinirle kalktı. Kılıcını tutarak Maeve’e doğru uçtu. Maeve kendini biraz çekerek canavarın kılıcının ona saplanmasını engelledi. Maeve, canavar ile göz göze geldi.
Maeve, gözleri ile canavarı yukarıya kaldırdı. Canavarın tüm vücudu Maeve’e uymak zorunda kalıyordu. Hiçbir hareket edemeyen canavar çıldırmaya başladı. İçinde gezinen iki ruh, vücuduna delirircesine girip çıkıyordu. Maeve, belindeki kılıcını çıkardı ve canavara doğru uçtu.
Canavar taşlaşarak Maeve'in arkasından yere düştü. Şehir halkı Maeve’i selamladı ve teşekkür etmeye başladılar. Maeve, yaralanan biri var mı diye halkın arasında gezindi. Yerde kanlar içinde kalan yaşlı adamı görünce kılıcını kılıfına sokarak hızlıca yere çöktü.
Adamın boynundan gelen kan kütlesiyle birazdan öleceği kesindi. Maeve, ellerini yaşlı adamın boynuna doğru koydu. Biraz zorlanarak da olsa yaşlı adamın boynundaki kesiği kapatmayı başardı. Şehrin halkına seslendi:
"Bu adamı hemen tedavi için doktora götürün!" Dedi ve ışınlandı.
.....
Maeve'in anlatımıyla:
Son zamanlarda boyutlarda vahşileşen insan sayısı artmıştı. Hâl böyleyken sürekli şehir şehir gezip boyutlar arasında dolanıyordum. Birleşik Krallık'taki sarayımıza ışınlanarak ağabeyimin huzuruna gittim.
Kapıları açan muhafızlar bana çokça dua etmişlerdi. Muhafızlara göz ucumla baktıktan sonra salondaki tahta doğru yürümeye başladım.
Zelan ve Sidra tahtında başkomutanı dinliyorlardı. Beni görünce komutan hemen yere kapandı. Zelan ve Sidra tahtından kalkarak bana selam verdi.
Zelan ve Sidra'nın tahtının ortasında bulunan altın işlemeli tahtıma oturdum. Ağabeyim ve eşi de yerine oturduğunda başkomutanın çıkması için işaret ettim. Ağabeyim bana döndü.
"Kraliçe Maeve, bu ziyaretinizin sebebi nedir?" dedi.
Abime gülümsedim ve tekrardan ciddi halime döndüm.
"Kral Zelan ve Kraliçe Sidra, sizden istediğim büyük bir iş var."
...
Taht salonundan çıkarken arkama döndüm ve ağabeyim ile eşine elimle selam verdim. Muhafızlar kapıları sonuna kadar açtı. Herkes yere kapanmaya başlayınca ellerim ile onları durdurdum.
"Odama başkomutanı gönderin," dedim ve odama ışınlandım.
Masama yerleştikten sonra kapım çaldı. Kapıyı telekinezi ile açtım. Başkomutan odama korkarak girdi. Son iki yıldır, yani ailemin ölümünden beri, herkes benden korkuyordu.
Tanrıça olmam mı ya da güçlerim mi onları korkutuyordu, bilmiyordum. Komutan yere kapandı ve yerdeyken bana doğru baktı.
"Yerden kalkabilirsin komutan. Seni odama neden çağırdığımı biliyor musun?" dedim.
Başkomutan korkarak başını hayır anlamında salladı. Başkomutana sinirli bir şekilde baktım. Başkomutan kekelemeye başladı.
"E-e-fendim, beni çağırmanızın sebebi nedir?" dedi.
Başkomutana sertçe baktım.
"Şehirde bu kadar olaylar olurken sen ne yapıyorsun? Muhafızları Birleşik Krallık'ın dört bir tarafına da gönder dememiş miydim?" dedim.
Başkomutan benden korkmaya devam etti ve yere tekrardan kapandı.
"Yüce Tanrıçamız, beni bağışlayın. Muhafızları her yere göndermiştim fakat vahşileşen canavarlar yüzünden yaralanan muhafızlar çok olduğu için bir kısmı saraya geri dönmüştü. Tekrardan onları göndereceğim efendim, lütfen bağışlayın,"dedi.
Elimle başımı tuttum. Artık bu iş bilmezlik tavrından ve sürekli açık vermelerinden dolayı sıkılmıştım. Komutanı odamdan kovdum. Saraya arada bir geliyordum. Her geldiğimde benden kaçan ve korkudan ölmek üzere olan birçok kişi ile karşı karşıya kalıyordum. Baya sıkılmış olduğum için Hoş Kalpler Kıtası'na açtığım boyut kapısından geçtim.
Bu iki yılda o kadar şey değişmişti ki boyut kapıları artık sadece benim açtığım kapılardan oluşuyordu. Bu yüzden soylular gidecekleri boyut için ilk bana ulaşıyorlardı.
Ailemin ölümü beni çok sarstığı için birkaç ay saraydan çıkmamıştım. Fakat cadıları yendiğim günden sonra şehirde hiç rahat durmayan canavarlar ortaya çıkmıştı. Askerler müdahale etse de bu vahşileşen canavarların bazılarını yenmek için çok emek veriyorlardı. Sebebi ise vahşileşen canavarların kötülük derecesi vardı.
Bazıları daha yeni vahşileştikleri için birinci seviyede oluyorlardı. Bazıları ise uzun süredir vahşileştikleri için onuncu seviyede oluyordu. Bu seviyeleri ben kendim tespit ediyordum. Canavarların üzerindeki taşlaşmaya yakın bölgelerden onun kaçıncı seviye olduğunu anlıyordum. Muhafızların yeterli gelmemesi durumunda saraydan ışınlanıyor ve canavarları yok ediyordum. Hâl böyle olunca şehirlerde vahşileşen canavar sayısı da gün geçtikçe artıyordu.
Her boyutun yöneticilerini sürekli uyarmak zorunda kalıyordum. Her olaya müdahale etmem imkânsızdı. Bu yüzden her yöneticiden askerlerini dört bir yana göndermesini istiyordum. Elimden geldiğince vahşileşen canavarları öldürüyordum, hatta bazen günde beş ya da altı canavarı öldürmek için sürekli boyutlar arasında geziyordum. Peki, ben nerede kalıyordum?
Periler Kıtası'nda Kraliçe Azure'nin, Ezra ile benim için yaptırdığı devasa sarayda kalıyordum. Ezra, gününün çoğunu vahşileşen canavarları öldürmek için muhafızlarla geçiriyordu. Ben de sürekli boyut değiştirdiğim için onunla haftada bir ya da ayda bir görüşüyordum.
Ezra ile geçen yıl nişanlanmıştık. Aslında Fontaine'de nişan pek yapılmazdı. Direkt evlilik yapan soylular çoktu. Ama bazen böyle nişan yaparak evlenenler oluyordu. Mesela Efsin ile İdony gibi.
Efsin, Hoş Kalpler Kıtası'nın komutanı olmuştu. Çünkü artık İdony ile evliydi. Tabi bir de kız bebeği olmuştu. Daha yeni bir yaşına girmiş olan bu bebeğin adı Alexa'ydı.
Hoş Kalpler Kıtası'na geldiğimde, az da olsa Efsin'i ve İdony'i görmek için saraya gittim. Beni gören arkadaşlarım önce selam verdi, sonra salona oturduk. Efsin'i çok hareketli gördüğüm için sordum:
"Efsin, hayırdır? Kötü bir şey mi oldu?" dedim.
Efsin odadaki muhafızları 'çıkın' diye işaret etti. İdony’e ve bana göz gezdirdi.
"Maeve, ilk defa olan bir şey ile karşı karşıyayız," dedi.
Efsin’e anlamadığımı belirtecek bir bakış attım. Efsin konuşmasına devam etti.
"Magic şehrinde on beşinci seviyede olan bir canavar ortaya çıktı. Birinci orduyu dün göndermeme rağmen geri dönmediler. Yani anlayacağın hepsi ölmüş olabilir," dedi.
Yerimden hızlıca kalktım. Ne demek ölmüş olabilirler? diye içimden geçirdim. Efsin ve İdony'e veda ederek bahsettikleri şehre ışınlandım. Şehrin merkezinde ölen insan sayısı o kadar çoktu ki şimdiden canavarı yüz parçaya bölmeyi hayal ediyordum.
Yerde kıvranan bir askeri görünce koşarak yanına oturdum. Vücudu titriyordu. Öleceğini şimdiden görebiliyordum. Asker son anında canavarın ormana uçtuğunu söylemişti. Ardından asker gözlerini kapattı.
Yerden uçarak kalktım. Ormana doğru uçtum. Orman aşırı sessizdi. Bir canavarın sesini de varlığını da hissederdim. Fakat onu hissedemiyordum. Ormanın içine inmeye karar verdim. Ağaçların arasında gezinmeye başladım. Temkinli adımlarımla yürürken bir anda durdum. Çünkü etrafımda hızlıca dönen bir şey hissediyordum. Belimden kılıcımı çıkarayım derken, arkamdan üzerime doğru uçan canavarı görmem bir olmuştu.
Canavar tam üzerime gelirken karşıdan gelen ok ile yere düştü. Ben de okun geldiği yöne baktım. Ağaçların arasından aşağıya inen genç bir kadın gördüm. Ben kadına odaklanırken canavarın hareketlendiğini hissettim.
Elimi canavara doğru uzattım. Canavar boynunu bir anda elimin arasında hissetmesiyle onu havaya kaldırdım. Karşıdan gelen kadına bakıp gülümsedim. Ardından canavara doğru yüzümü döndürdüm. Canavara küçümseyici bir bakış attım.
"Kaçıncı seviyede olursan ol, bana işlemez," dedim.
Canavar deli gibi çırpınmaya başladı. Canavarın tüm kemiklerini gözlerimle kırdım. Ormandan uçuşan kargalar ve canavarın acı dolu inlemeleri karşısında güldüm. Bu canavarlara asla ama asla acımazdım. Çünkü bu şeytani canavarlar insanları öldürürken hiç tereddüt bile etmezdi.
Canavarın vücuduna attığım yumrukla benden çok daha uzak bir mesafeye düşmüştü. Yanıma gelen kadın, bir anda yerden zıplayarak canavarın kafasını kesti. Taşlaşan canavara ve kadına doğru baktım.
Kadın yanıma geldi ve elini uzattı.
"Merhaba, ben Elena. Canavarı öldürürken yardım etmek istedim. İyisiniz, değil mi? Gerçi canavara sormak lazım bu soruyu. Nasıl vücuduna hükmedip havaya kaldırdınız?" dedi.
Kadına gülümsedim ve elimi uzattım.
"Merhaba, ben Maeve. Sorunun cevabına şöyle cevaplayayım: Telekinezi yaparak," dedim.
Kadın sarı saçlarını yüzünden çekti. Bir anda aklına gelen şeyle durdu.
"Siz yoksa... Ah, tabi ya! Kusuruma bakmayın. Yerlerin ve Göklerin Tanrıçası Maeve siz olmalısınız," dedi.
Kadın hayranlıkla bana bakıyordu. Kafamı mütevazı bir şekilde sallayarak onu onayladım. Kadın beni selamlamak için yere kapanacakken onu durdurdum.
"Gerçekten buna gerek yok. Bu arada teşekkür ederim, canavarı öldürürken yardım ettiğin için. Peki sen söyle bakalım. Nasıl bu kadar iyi bir okçu ve dövüş yeteneğin var?" dedim.
Kadın gülümsedi.
"Aslına bakarsanız ben çok iyi bir savaşçıydım. Hoş Kalpler Kıtası'nın eski başkomutanıydım. Tabi zaman ve mekânlar değiştikçe işimden oldum. Şimdi sadece şehir şehir gezip vahşileşen canavarları öldürüyorum," dedi.
Kadına anlam veremeyerek baktım.
"Nasıl yani? Senin işinden durduk yere mi çıkardılar?" dedim.
Biliyordum Efsin gibi güçlü ve zeki bir başkomutan bu kıta için uygun olacaktı ama insanların işinden ederek değil. Ona farklı bir görev vererek başa geçmesi gerekirdi.
Kadın üzülerek bana baktı.
"Bana hiçbir şey demeden saraydan kovdular. Neyse, saygıdeğer Tanrıçamız, benim konularımla canınızı sıkmak istemem. Ben size bir şey itiraf etmek istiyorum. Siz benim idolümsünüz. Sizi o kadar çok duydum ki 'keşke bir gün görebilsem' diye içimden hep dua ettim. Bugün sizinle tanıştığım için Fontaine'deki en mutlu insan benim," dedi.
Kadına elimi tekrar uzattım.
"Seni bu kadar mutlu ettiysem ne mutlu bana. Sana bir teklifim var,"
....
Yazarın Anlatımıyla:
Maeve, yeni tanıştığı kızı düşünmesi için yalnız bıraktı. Elena, Maeve gider gitmez ışınlanarak ormandan ayrıldı.
Siyah ve bir o kadar korkunç bir şatonun önüne ışınlandı.
Etrafı keskin dikenler ve sivri sütunları olan bahçeden yürüdü. Şatonun kapıları bir anda sonuna kadar açıldı. Kırmızı loş ışığın altında koridordan yürüyerek geçti. En sonunda kapıda gördüğü simgeye hava bükerek sonuna kadar açtı. Girdiği büyük odanın karşısına doğru yürüdü.
Arkasına dönük olan siyah tahtan bir ses geldi.
"Her şey yolunda mı?" dedi.
Bu kişinin sesi çok korkunç ve derinden geliyordu.
Elena, selamlamayı unuttuğunu hatırlayarak yere kapandı.
"Her şey yolunda efendim. Tam da tahmin ettiğiniz gibi bana iş teklifi etti. Periler Kıtası'nda komutan olmamı istedi. Görecektiniz, o kadar saf ve salaktı ki. Bana hemen inandı. Bu arada o salak kafasına rağmen çok güçlüydü. Canavarı bir anda havaya kaldırdı. Tüm kemiklerini kırdı ve ona yumruk attı. Attığı yumrukla canavar çok uzağa düştü yani anlayacağınız küçümsenemeyecek kadar güçlü. " dedi.
Tahtın arkasındaki korkunç ses konuşmaya başladı.
"Bu kadar güçlü olmasına sevindim çünkü artık o gücün sahibi ben olmalıyım," dedi.
Elena yerden kalktı ve odayı terk etti. Odanın kapalı kapılarının ardından yükselen kahkaha, tüm şatoda duyuluyordu.
"Hahahahahahaha"
Bölüm Sonu...
http://youtu.be/VoVEZvwKD0c?si=cew5PtSDb8BI1mGc14Please respect copyright.PENANAwXZV2v3lAC
Bundan sonra her bölümün sonunda müzik ekleyeceğim ✨👌14Please respect copyright.PENANAvj0Rea2ZeR
Bu müziklerle bölümün sonunun nasıl bittiğini hayal edebilirsiniz 😍💋14Please respect copyright.PENANAx7EAVxsYzE
•••••••••••••••••
Herkese merhaba? Evet yeni sezon başladı.
Arkadaşlar itiraf etmeliyim ki bölüme nasıl başlayacağım konusunda çok zorlandım.
Dövüş sahnelerini aslında aklımdaki kadar etkili yazamadigimi düşünüyorum.
Kafamdaki kurgu umarım sizde de canlanıyordur.
Evet nasıl buldunuz ilk bölümü?
Bölüme oy ve yorum yapmayı unutmayın 💕💋
SEVİLİYORSUNUZ sevgili Fontaine ailesi 🙏🥺🥳💜❤️


